Buradasınız
Anasayfa > Geleneklerimiz

Doğum ve Çocuk Gelenekleri

Köprülü Beldesi halkı çocuklar için, kısmet ve bereket olarak nitelendirmektedirler. Kız bereket, oğlan devlet deyimi yaygındı. Bu anlayış ise çok çocukluluğu ve çocuğa ilgiyi artırmaktaydı. Fakat yaşam koşulları zorlaştıkça aile planlaması uygulaması Köprülü Beldesinde de uygulanmaya başlanmıştır.Tek veya iki çocuklu aileler çoğunluktadır.

Bizler köylerde iken hatırladığımız kadarıyla aşerme döneminde gebelerin istekleri karşılanmazsa, çocuğun sağlıklı olmayacağına inanılırdı. Köylerde doğumun sancıları başlayınca ebe çağrılırdı. Ebeliği genelde köydeki yaşlı kadınlar yaparlardı.

Doğumu kolaylaştırdığına inanılarak bacadan silah atılırdı. Doğumdan sonra göbek bağı ninenin ayakkabısı üzerinden kesilirdi. Bu işte kullanılan çakı yıkamadan kapatılır ve annenin yastığı altına konuru. Çocuğun göbeği kuruduktan sonra çakı açılır vc de yıkanırdı. İlk banyo suyuna teni güzel olsun diye yumurta kırılır. Terlemesini önlemek için tuz serpilir. Daha sağlıklı olacağı inancıyla kundağa ısıtılmış elenmiş toprak konurdu. Yaşamının aydınlık olması için gündüz de olsa anasının ve çocuğun baş ucunda lamba yakılır.

Bebek lamba ışığında anasının çevresinde üç kez dolandırılır. Bu sırada ebe sen mi ağır, yük mü ağır ana? Diye sorar. Anne ne ben ağır, ne de yük ağır deyince kundak yanına bırakılır.

Al basmasına karşı loğusanın baş ucuna Kuran-ı Kerim asılırdı. Yatağının çevresine kıldan örme ip gerilir ve yalnız bırakılmazdı. Doğumdan hemen sonra da aynı amaçla ilk lokmayı ebe alır. Üç kez anaya uzatıp geri çekerek kendisi yer. Kırkı dolmadan loğusa çocuk dışarıya çıkarılmazdı. Bezi dışarıya asılmaz, cinleri kaçırmak inancıyla yanlarında sürekli ateş yakılırdı.

Hamile kadın ayıya, maymuna, deveye bakmaz, çocuk çirkin olur.
Cenazeye gitmez, cesede bakmaz; yüzü renksiz olur.
Canı ne isterse onu yemelidir; yemezse çocuğun herhangi bir yerinde iz çıkar.
Sakız çiğnemez, çiğnerse çocuk çişli olur veya ağzı çok akar.
Kelle eti yemez, yerse çocuk sümüklü olur.
Hamile kadın ve kocası yılan öldürmez, öldürürse çocuk sakat olur.
Hamile kadın habersiz kimsenin bir şeyini alıp yemez, çocuk hırsız olur.
Hamile kadın diş çektirmez, çocuğu düşer; saç kestirmez, çocuğun ömrü kısa olur.
Ekşi yerse kız, tatlı yerse oğlan doğurur. “Ye ekşiyi doğur Ayşe’yi, ye tatlıyı doğur atlıyı” denir.
Kız doğuracağı zaman çirkinleşir, oğlan doğuracağı zaman güzelleşir. “Kız kendini, oğlan anayı süsler” derler.
Kadın doğuma giderken, doğum rahat olsun diye, evdeki tüm kilitler açılır. Doğacak çocuğa hazırlanan giysilerin düğmeleri de açık bırakılır.

Diş Hediği: Çocuk diş çıkarmaya başladığı zaman olay ailesi tarafından kutlanır.Bu vesile ile çocuğun ailesi buğday, nohut, fasulye gibi bazı tahıl maddelerini kaynatıp komşulara gönderir. Bu tahıldan çocuğun dişlerinin çıktığını müjdelerler.Komşularda gönderilen tepsilere çocuk için elbise, sabun, nazarlıklar, giyecek gibi maddeler koyarak geri gönderir, olaya sevindiklerini bildirirler.


Evlenme Gelenekleri

Yaşamın temel dönüm noktalarından biri olan evlenme,hem kadın ve erkeğin yaşamını birleştirmesi açısından bireysel, hem de aile ve akrabalık bağlarının kurulması açısından toplumsal bir olgudur.

Özellikle küçük köy topluluklarında ve yaylalarda düğün,köyün tamamını içine alan bir faaliyet olması nedeniyle bir “bayram” anlamı kazanır.Evliliğin aşamaları sırasında yapılan törenlerin bazıları yeme-içme,eğlence havası içinde geçer

A) Düğün öncesi
1) Görücülük,dünürcülük,kız isteme
2. a)Söz kesme
b)Şerbet
3)Nişan

4)Düğün okuntusu
5)Çeyizin gitmesi ve sergilenmesi
6)Gelin hamamı

Köprülü Beldesinde evlenme gelenekleri pek az değişime uğramıştır. Evlenme çağı kızlarda 15-19, erkeklerde 18-23 yaşları arasındadır,eskilerde çoğunlukla görücü usulü ile evlenilirdi. Artık gençler evleneceği kişiyi kendileri beğenmektedirler. Buda bizleri diğer il ve ilçelerle kaynaşmamızı sağlıyor.

Geleneklerimiz bazı yörelerle uyum sağlamadığında bazı olumsuzluklarda olmuyor değil. Oldukça azalmış olmasına rağmen eskiden devam eden başlık parası geleneği, kız kaçırma olaylarını da artırmaktadır. Bu ise yakın zamana değin aileler arası düşmanlıklara yol açmaktaydı. Kızların söz hakkı yok gibidir. Erkeklerse evlenme istemlerini ev içinde çekingen, küskün tavırlarla belirtirlerdi. Aracılarla iletirlerdi. Yanıtta aracılara verilirdi. Şimdi ise gençler kendileri büyüklerine fikirlerini belirtirler.

Erkeğin istediği kızı ana-baba da uygun görürse, kızın evine elçi gönderilir. Erkeğin herhangi bir isteği olmasa da, eğer oğlan evlenme çağına gelmişse kız beğenmeye çıkılır. Elçi gönderme. Doğrudan kız isteme anlamına geldiğinden, önce kadınlar gidip kızı görürler. Elçiler,köyün saygın kişilerinden seçilir. Oğlanın babası ya da yakınların dan birileri elçilerle birlikte gider. Elçiler arasında en yaşlı kişi sözü açar, isteklerini bildirirler. Kız babası da evlenmeden yanaysa, Allahın emri varsa ben ne diyecem? Bir de kızdan soralım, bakalım ne der diye cevaplar. Karısı aracılığıyla kızın düşüncesini elçilere iletir. Evlenmeden yana değilse “Kocalık kızımız yok. Kız tarafı olumlu yanıtladıysa şirni (tatlı) yeme günü kararlaştırılır.Başlık miktarı belirlenir. Erkek tarafınca getirilen kolonya, şeker, meyve gibi şeyler konuklara sunulur. Bu aynı zamanda beh günü (söz kesme) olarak da değerlendirilir.Aynı şekilde bir iki gün sonrada erkek evine şirani götürülür. Ayrı bir sinide de kete ya da çörekle birlikte, güvey için giysilik, çorap, mendil ve nişan yüzüğü bulunur.

Kadınlar ve Erkekler ayrı odalarda toplanır. Güveyin yakınlarından biri kıza yüzüğü takar. Kimi zamanda kız, erkeklerin toplandığı odaya getirilerek, yüzük orada takılır. Sonra boy görmesi denen para verilir. Beh, nişan niteliğinde olmakla birlikte, ayrıca nişan töreni de düzenlenir. Nişan günü kararlaştırılır. Gelinin getireceği yatakların yünleri erkek tarafına aittir. Bu arada bu miktar belirlenir. (genellikle 100 kg.dır.) Kız evinde yapılan nişana her iki tarafın yakınları çağrılır. Kız evine ve geline çeşitli armağanlar alınır.

Düğünün iki bayram arasına ya da Muharrem ayına rastlamamasına özen gösterilir. Damat, kız tarafınca iyi tanınan bir arkadaşı aracılığıyla, gizlice nişanlısını görmeye gider. Düğün öncesinde, belli bir günde çeyiz düzme için iki tarafın önde gelenleri çarşıya iner. Başlıkla birlikte alınacaklar saptanır. Çarşıya inenlere de armağan alınması adettendir. Düğüne her iki taraf kendi konuklarını (konağ) ayrı ayrı çağırır. Konuklara atlı denir. İlkin gelin yada güveyin evine alınan konuklara atlı çayı verilir. Çayda çeyiz görme, kına ve düğün günleri bildirilir. Kimi köylerde atlı deyimi yalnız oğlan evinden kız evine giden konuklar için kullanılır. Konuklar köy halkınca paylaşılır. Her evde birkaç atlı misafir edilir.

B) Düğün

1) Kına gecesi
2) Gelin alma
3) Nikah
4) Gerdek

Düğünden önce damat tarafının alıp kız evine gönderdiği yünler yıkamaya götürülür. Genellikle Yayla zamanında Bağırsak deresinde yıkanan yünler damat tarafındandı genç kızlar ve gelinler yardıma giderler.

Sağdışlık ve solduşluk (yenge) geleneği hemen hemen her yörede olduğu gibi Köprülüde de devam etmektedir. Gelinin sol koluna yenge ve güveyin sağ koluna sağdış girer ve düğün süresince hiç yanlarından ayrılmazlar.

Gece gelinin evinde kına gecesi düzenlenir. Kına yakılmadan önce gelinin de güveyinde avucuna para konulur, odadaki tüm konuklara kına yakılır. Oyunlar oynanır. Ertesi sabah gelin alma günüdür. Gelin hazırlanırken kapı önünde davul çalınır, oyunlar oynanır. Bu sırada ağlatma, ağır ağlatma,temıl ağa, cenderme,ve nuri gibi havalar çalınır. Öğle saatlerinde gelin arabaya biner. Bu güvey evine hareket anlamına gelmektedir.Eskide onlarla birlikte müjde yastığı da yola çıkardı. Yastığı konvoydan önce güvey evine götürene çeşitli armağanlar verilirdi. Yol boyunca cirit oynanırdı.

Damat evine düğün alayı vardığında kurbanlar kesilir bir gün önceden hazırlanan meşhur Koreweng Çağ Kebabı gelen misafirlere ikram edilir.

C) Düğün sonrası uygulamaları
İki gün sonra toplanan kadınlar gelinin sandığını açarlar.Sandıkta yazma, leçek, çorap,gibi hediyelerin yanı sıra yıllarca göz nuru döktüğü el işlemeleride yakın akrabalara hediye gönderilirler.


Sünnet ve Kirvelik Gelenekleri

Ardahan’dan Sivas’a kadar olan sahada, yani Erzurum, Kars, Erzincan, Artvin, Elazığ, Malatya, Maraş, Amasya, Tunceli, Bingöl, Adıyaman, Diyarbakır, Çorum, Kayseri, Mersin, Adana, Tokat ve Yozgat illerinde kirvelik yaygındır.Bazı bölgelerde kirvelerin çocuklarının birbirleriyle evlenmeleri yasaktır.

Kirve Sünnet olan çocuğun elini kolunu tutan ve çocuk üzerinde babalık hakkı olan kimse demektir, Göle-Kars’ta kirve, kırva-kirva şeklinde söylenir.Köprülü Beldesinde kıriv, Terekemelerce kirve denir.

Ziya Gökalpe göre kirvelik eski Türklerdeki potlaç geleneğinin Anadolu’daki görünümüdür. Kirvelik bir gelenektir. Kirvelik peygamber sevgisinden kaynaklanır. Kirvelik çok önemliyken, günümüzde önemini yitirmiştir. Ancak kirveler bazı yörelerde hala kız alıp vermezler. Eskiden kirvelik, kardeşlikten öndeyken, günümüzde sadece sosyal ilişkileri pekiştirici bir rolle sınırlandırılmıştır. Kirvenin damının üstüne çıkılmaz yani onun kızı kızım, oğlu oğlumdur. Ona kötülük yapılmaz deyimi kirveliğin önemini ifade etmektedir.

Ayrıca Posof-Kars köylerinde de kirvenin damından ve kapısından don-gömlek geçilmez deyimin kullanılmaktadır.

Kirveliğin en önemli fonksiyonlarından biri, yukarıdaki ifadelerden anlaşılacağı gibi, iki aile ya da aile grupları arasında yakınlık sağlamaktadır. Genelde kirvelik sünnet düğünü masraflarının bir başkası tarafından karşılanması ile dostluğu ifade eder. En önemli fonksiyonlarından biri ise, taraflara statü kazandırmaktır. Statü kazanmak iki taraflıdır. Yani erkek çocuk sahibi A şahsını kirve yapmakla o kişi bir statü kazanırken, aynı zamanda kirve vasıtasıyla çocuk ailesinden başka bir şahsa ya da aileye daha sahip olmaktadır. Çünkü kirve ileride çocuğun yetişmesinde, evlenmesinde önemli fonksiyonlara sahiptir. Kirvelik kurumunun fonksiyonlarından biri diğeri de, sosyal kontrol ve sosyal barışı sağlamasıdır. Kirveliğin temelinde dostluk yattığını yukarıda ifade etmiştik. İşte bu anlayışa bağlı olarak kirvelerini ona göre seçmişlerdir. Bu nedenle sosyal gruplar arasında yakınlaşmalar, doğrusu sihri akrabalıklar kurulmuştur.


Yöresel İnançlar

Alaca karganın ötmesi bir haber geleceğine işaret edermiş. Bu sebeble karganın ötüşünü duyanlar “xêr xêr (hayırlı, hayırlı)” derlerdi.
· Arefe günü banyo yapılırsa insanın boyu uzarmış.
· Bir çocuk elleri açık doğarsa rızkı açık olur. Kapalı doğarsa cimri olurmuş
· Bir kadınını kocasına sözü geçmesi için kocasına eşek dili yedirmesi gerekirmiş.
· Cenazeye gidilirken yeni doğmuş çocuk havaya kaldırılır yoksa çocuk basık olurmuş.
· Ekmeğin yanık yerleri yenilirse yolda para yada değerli bir şey bulacağına inanılırdı.
· Gece aynaya bakılmaz, bakılırsa uğursuzluk getirir.
· Gece dışarı sıcak su dökülürse yada tuvalet yapılırsa periler yanarmış.
· Gece sakız çiğnenmez, çiğnenirse ölü eti çiğnermişsin.
· Gece tırnak kesilmez, kesilirse ömür kısalır.
· Giden kişi geriye dönsün diye arkasından su dökülür.
· İki bayan arasından geçmek uğursuzluktur.
· İki bayram arasında düğün yapılmaz yapılırsa uğursuzluk olurmuş.
· İnsanın üstünde dikiş yapılmaz, dikilirse kısmeti bağlanırmış.
· Kapı eşiğine oturmak uğursuzluktur. Oturursan rızkın kesilirmiş.
· Köpek uzun uzun havlarsa yakında birisi ölecek demekmiş.
· Kulağın çınlaması hakkında bir yerde konuşulmasına delaletmiş.
· Saçını kesip yere atarsan başka birisi de saçını çiğnerse başın ağrır.
· Sağ elin içi kaşınırsa para gelir. Sol elin içi kaşınırsa para gider.
· Yemek yerken kaşığın elden düşmesi başka birisinin aç olduğunu belirtir.
· Yerde yatan çocuk üzerinden geçilmez, geçilirse boyu kısa kalırmış.
· Yere düşen bardağın kırılması iyi habere kırılmaması kötü habere delalettir.
– Nisan yağmurunda başını açıp gezenlerin saçları erken uzar
– Gece yastığın altına elbise koyarsan (özellikle de belden aşağı giyilen pantolon, çorap vs. gibi elbiseler) gece uykuda Karakura (Karabasan) basar.
· Kollarını göğsünde kavuşturup bağlarsan annen baban ölür, yetim kalırsın.
· Kurbağaya elini sürersen, dokunursan, öldürürsen veya geceleri yıldızları sayarsan ellerinde siğil çıkar
· Akşam ezanına yakın vakitte (bu zamana “dar vakit” denir) hiçbir iş yapılmaz
· Karganın farklı bir sesle ötmesi, baykuşun ötmesi, horozun vakitsiz ötmesi ve köpeğin veya tilkinin uluması uğursuzluk getirir, kötü haber alınacağına işaret eder. Öten karga ve uluyan tilki kovulur. Baykuş bir evin çatısında veya yakınında uzata uzata öterse bu ev halkından birinin öleceğine, kısa kısa öterse birinin hastalanacağına işarettir.
· Gökte taze ay göründüğü zaman aya doğru yönelip, dua okunmalıdır.

· Gökkuşağının altından geçen kız, erkek; erkek ise kız olur

· Başında şapka, kasket, takke gibi bir başlık olmayan (başı açık) bir kimse su içerken bir elini başının üstüne koyarak başını kapatmalıdır. Başı açık su içilmez. Ayakta su içilmez.

· Parmakla işaret edilerek mezar gösterilmez.

· Göz dalması veya ayak altının kaşınması yakında yolculuğa çıkılacağına işarettir.

· Gözlerin kaşınması ağlamaya; göz seğirmesi o kişinin üzüleceğine veya sevineceğine işaret eder.

· Bir kimsenin kulakları çınlarsa veya hıçkırık tutarsa, birileri onun hakkında konuşuyor demektir.

· İp üzerine oturan kişi iftiraya uğrar.

· Yeni geline üç gün süpürge ve iğne verilmez, işi bitmez diye.

· Kesilen tırnaklar sobaya atılmaz.

· Sabun ve bıçak elden ele verilmez. Yere koyulur, diğeri yerden alır, elden almaz.

· Merdiven altından geçenin boyu uzamaz.

· Bardak çatlar da kırılmazsa uğursuzluk getirir. Bardak yere düşer de kırılmazsa uğursuzluk getirir. Düşüğü zaman kırılması

iyi sayılır, uğursuzluk gider.


Köprülüde Aile Hekimliği

Doğru yada yanlış olsun Aile Hekimliği (Koca Karı Yöntemi) Anadolu’nun her bilgesinde olduğu gibi beldemizde de sık sık uygulanmaktadır. Bunlardan bazılarını hatırlasak da teknolojinin gelişmesi ile bu tedavi yöntemlerinin çoğu artık uygulanmaktadır. Bunlardan bazıları;

Çocuk dünyaya geldiği zaman kulaklarındaki ağrıları dindirmek için çocuğun kulaklarına tuzlu tereyağı konur.

Annenin sütü çocuğa yetmiyorsa çocuğu doyurmuyorsa anne sohbete tutularak korkutulur, aniden korkan anne irkildiğinden sütünün geleceğine inanılır.

Göbek bölgesindeki ağrılar için göbek düştü diyerek bir bardağın içinde yakılan ispirtolu pamuk bardakla beraber göbek üstüne ters çevrilerek batırılır ve göbek kaldırılır.

Bel ağrıları için bel çekilir (tavsiye edilmez)

Bir insanın hamladığı zaman ağrılı bölgelere tuzlu su sürülür.

Vücutta eziklere taze et sarılır.

İshal olanlara kahve ile yoğurt karıştırılarak yedirilir, yada hurma yedirilir.

Mide ve bağırsak sancılarına karşı sıcak su kullanılır.

Böbrek taşlarına karşı hastaya yoğurt suyu (şujık) içirilir, yada Köprülü Yaylasındaki acı suyun iyi geldiğine inanılır ve bu sudan içenlerin gerçekten de böbrek taşlarının düştüğü görülmektedir.

Soğuk algınlığına karşı bir bardak süte bir kaşık bal ve ve bir aspirin karıştırılarak içilir.

Gıda zehirlenmelerine karşı bal, yoğurt, limonata kullanılır.

Kesik ve kanayan yaralara bir bez parçası yakılarak külü yaraya basılıp sarılır.

Kırılan kemikler tuz ile yumurta sabun karıştırılarak yakı hazırlanır kırık bölgeye sarılarak kırık tedavi ettirilir. Bu yöntemi genelde tecrübeli kırık-çıkıkçılara yaptırılır..

Yerinden çıkan kemikler çekilerek yerine getirilir.

Baş ağrısına karşı patates ince dilimler halinde bir bezin üstüne dizilerek alına sarılır.

Soğan hafifçe ısıtılarak çıbanların üzerine sürülür.

Vücutta kesilen bir yerdeki kanamayı durdurmak için idrar sürülür.

Top